Dinleti: Diyarbakır‘ı kan tuttukça İstanbul da boğulur!

hallac.org / 6 Şubat 2016

Viyana – Avusturya’nın nüfusu 8,4 Milyon. Bunun 1,5 Milyonu göçmen kökenli. Türkiye kökenlilerin göçmenler içindeki payı, 300 bin civarında. Yakından bakıldığında etnisite, inanç ve siyasî kimlikleri bakımından oldukça renkli olduğu görülür. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Asurî, Laz, Ermeni; Sünni Müslüman, Şii Müslüman, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş, Arap Alevi (Nusayriler), Ortodoks Hıristiyanlar, Katolik Hıristiyan! Aynı renklilik anadillerde de görülür: Türkçe, Kurmanci, Zazaki, Arapça, Asurca, Ermenice.

Anadolu, Mezopotamya, Babil… Bu coğrafyalar, tarih boyunca sayısızca uygarlığa beşiklik etmiş; birer kavimler kapısı olarak anılagelmiştir. Ama aynı zamanda ve ne yazık ki sayısız katliama, soykırıma da sahne olmuşlardır. Bugün oralar, yine en karanlık dönemlerinden birinden geçiyor. Katliamlar, tesbih taneleri gibi sıralanıyor. Anadolu, Mezopotamya, Babil; her biri boydan boya birer “kanlı meydan”a çevrilmiş durumda. Bu kıyıcı gidişe karşı süren bir mücadelede de var elbette. İlki 19 Şubat Cuma günü, Viyana’daki Nazım Hikmet Kultur Cafe’de gerçekleştirilen “Diyarbakır‘ı kan tuttukça İstanbul da boğulur” adlı şiir dinletisiyle, bu iç karartıcı, kıyım ve katliam günlerine karşı sürdürülen mücadeleye bir mevzi de edebiyat cephesinden açılmak istendi. Dinletinin konuk şairi Hüseyin Şimşek, eşlik edecek müzisyenler ise Hasan Hüseyin Öksüz ve Özgün Yarar idi.

Şair Hüseyin Şimşek’in, etkinlikle ilgili değerlendirmesi şöyle oldu: “Bu şiir dinletisinin, savaşa karşı barışın; egemenlerin böl-yönet uygulamalarına karşı halkların kardeşliğini ve birarada yaşamasının; güya ‘birlik-beraberlik’ adına bir ulusun diğerlerini kendine bağlama ve ezmesi yerine, irili-ufaklı bütün ulusal, inançsal, siyasal aidiyetlerin kendi hak ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanabildiği gerçek bir demokrasi ortamına edebî bir çığlık olmasını istedik.”

Dinletide okunan şiirler, Şimşek’in 1992’de yayımlanan “Sömürge Kentlerin Aysız Geceleri” adlı kitabındandı. Şimşek, kitap ve dinletinin içeriği konusundaki paralelliği şöyle vurguladı: “Kitap, iki hapisane şiiriyle başlar. Hapisten çıkılır, ama izleyen beş-altı şiirde, İstanbul’da ‘sürgünde’ gibi süren hayat betimlenir. ‘Sömürge kentlerin aysız geceleri’ adını taşıyan ikinci bölümde, İstanbul terk edilir. Yolculuk, çok sayıdaki Kürdî kent, kaza, kasaba, köyünde imgesel bir temelde sürer. Dinleti de kitaptaki bu akışa göre gerçekleşecek. Müzik, hem fon, hem de ara ezgi temelinde sürekli eşlik eder bu yolculuğa. İstanbul ve Diyarbakır, farklı ulus ve halkların hayatın her bir alanında buluşma-ayrışma, barışma-çatışma tarihi açısından birer simge olarak mısralardadır.”