DİYARBAKIR KANADIKÇA İSTANBUL BOĞULUR

Romanın ana karakteri Serhat, genç ve işsiz bir arkeologdur. Üniversite için geldiği İstanbul’da mezun olduktan sonra da tutunmaya çalışır. Birçok farklı işe girer çıkar. Öğretmen olan sevgilisi Elif tam bir İstanbul âşığıdır. Serhat bir kitabevinde çalışırken, kendisi gibi arkeoloji mezunu ama meslek hakları elinden alınmış Neslihan öğretmenle tanışır. Bu tanışma ikisine de çok iyi gelir. Fakat bu sırada Serhat’ın sevgilisi Elif’te işler sarpa sarmıştır ve genç kadın yurt dışına çıkmakta bulur çözümü.

Serhat, hayatının en kötü günlerini yaşamaktadır. Neyse ki onun aklının ucundan geçmemişken, Neslihan öğretmen onu haftalık bir dergiye yönlendirir. Arkeoloji alanından haber-yorum yazıları yazmaya başlar Serhat. Bu ona, İstanbul’la farklı ve gerçek anlamda tanışma olanağı sağlar. Neslihan, Serhat’ı da katacağı yeni ve başka bir çalışma daha organize eder: Serbest Saatler Atölyesi! Her ayın ilk pazar günü değişik yaş, meslek, kökenden bir grup insan bu atölyede toplanır. Atölyeda yapılan denemeler ise İstanbul’dan gitmenin provası sayılacak türdendir.

Aynı dönemin önemli bir diğer gelişmesi şu olur: Sular altında bırakılacak olan Hasankeyf için yeni bir kampanya başlatılmıştır. Hasankeyf’le ilgili yeni gelişmeleri ve güncel durumu yazmak üzere Serhat bölgeye gönderilir. Başta Diyarbakır olmak üzere, oradaki bir dizi kent, ilçe, mahalleyle tanışır. Tanıklıklar, hikâyeler biriktirir. İstanbul’a çok farklı duygu ve düşünceler içinde döner. Döndüğü kent, onun gözünde “boğulmakta olan bir İstanbul“dur artık ve bu hal, birçok kentin kana bulanmasıyla bağlantılıdır. O kentler kanadıkça, İstanbul biraz daha boğulmaktadır.

Romanda, bir grup gazeteci ve atölye katılımcıları üzerinden çok sayıda olaya ulaşılır. İstanbul’un yükünü hafifletmek üzere hayata geçirilen atölye çalışması, bu çıldırtan kentin girdabına döner. Anlaşılmış olur ki herkesin kendince bir İstanbul’u ve bu kentten kaynaklanan boğuntusu var. Bu kente “vezir” olmak hevesi ve hayaliyle gelip ona esir düşenlerin bin bir hali var! Bir kent düşünün ki o kente göç eden de o kentin yerlisi de kendini “yabancı” ve dolayısıyla birer İstanbulzede hissediyor olsun. İstanbulzedeler birbirini yener birbirine yenilir hep ve her halükârda İstanbul’a hükmeden azınlığa kazandırırlar. Bundan artık emin olan Serhat, bir kazıya katılmak için dört gözle ve umutla haber beklemektedir.

Romanda geçen olayların toplamından ortaya çıkan, Türkiye tarihinde önemli bir dönemin büyük fotografıdır. Bu fotoğrafın yarısında İstanbul’un “boğulmakta olan bir kent” haline gelişi, diğer yarısında ise onun bu halinin Diyarbakır gibi birçok kentin “kana bulanma“sıyla doğrudan bağlantılı oluşu anlatılır.

Yayıncı: Ütopya Yayınevi