Gelin gittiğim köyde “günlük” yazmakla başladı her şey

gazeteoneri.at / 15 Haziran 2019

Viyana – İstanbul: Dört dilli çevrimiçi gazetemiz Toter Winkel’e ilk aylarından itibaren emek verenlerden biri. Kitap tanıtım yazılarıyla, çok sayıda edebiyatçıyla yaptığı görüşmelerle Toter Winkel’e renk katıyor, zenginleştiriyor. Kendisi de bir edebiyatçı aynı zamanda. Yayınlanmış kitapları var. Bu yıl içinde iki yeni kitabı daha yayınlandı. Şimdi sıra, onu emek verdiği bu gazetede tanıtmakta. Daha önce, gazetemiz yazarlarından Emine Başa’yla gerçekleştirdiğim görüşmenin benzerini, Ayşe Kaygusuz-Şimşek’le yaptım. Fırsat buldukça, sadece ben değil, gazetemizde yazanların her biri bu tür bir çaba içinde olmalıdır. Kelimenin gerçek anlamında bir gazete, bir aydınlatma aracıdır. Ama ben, bizim aydınlatma aracımızın muma benzemesini istemem doğrusu. Kendi dibini de, yanını yöresini, en yakınını da yansıtsın. Gazetemize emek verenlerin birbirlerine karşı yaklaşımları bu çerçevede olabildiğinde, kendimizin kör/ölü noktası olmaktan da kurtuluruz.

Toter Winkel’de bugüne kadarki dokuz ay içinde, ayda en az bir kere yaptığın görüşmelerle çok sayıda edebiyatçıyı tanıttın. Şimdi sıra, bu gazetede seni tanıtmakta. Kimdir Ayşe Kaygusuz-Şimşek?

Ayşe Kaygusuz-Şimşek: Tokat’ın Zile ilçesinin Çayır Köyü’nde doğdum. Babam, Turhal Şeker Fabrikası’nda işe başlayınca ailem ile Turhal’a yerleştim. İlkokulu ve ortaokulu burada okudum. 1980 Askeri Darbesi olunca okul hayatım bitti. 1981’de görücü usulüyle evlenip, Artova’nın Tanyeli Köyü’ne gelin gittim. Yolu, suyu, elektriği olmayan bir köydü. On üç yıl orada yaşadım, çiftçilik ve besicilik yaptım aile ile birlikte. Evlendiğim ilk yıldan itibaren günlük tutmaya orada başladım. Evliliğimden iki oğlum bir kızım oldu. 1995’in Ağustos ayında, eşinim işi dolayısıyla Turhal’a yerleştik. 1999’da, Tokat’ta Açık Öğretim Lisesi’ne kaydoldum. Ben henüz liseyi bitiremeden, Aralık 2002 içinde eşim hayata gözlerini kapattı. Uzun yol şoförüydü, kalp krizi geçirdi…

O dönemde evli olan oğlum Turhal’da kaldı, diğer iki çocuğumla 2003’ün Şubat ayında Ankara’ya taşındım. Üç ay kadar halamızın yanında kaldık. Hem liseye devam ettim, hem de hayatımı kazanmaya çalıştım. Önceleri, Hüseyin Gazi’nin tarlalarından, bahçelerinden zerzavat toplayıp pazarlarda sattım. Unlu mamuller üretip satarak hayatımı kazandım. Bazlama, gözleme yapardı halam, ben de ona yardım ediyordum. Üç ay sonra kiraya çıktım. Kendim bazlama, gözleme, yufka, erişte, tarhana yapmaya başladım. Altı yıl sürdü bu işim. Lise eğitimimi 2003’te tamamladım. Üniversite de okumak istiyordum, ama bu hemen olamadı. Birgün gazetesinden Ali Rıza Cihan Abim gazetelerin üniversiteye hazırlık sorularını biriktiriyor, ben de üç günde bi gidip alıyordum onları. O soruları çözerek hazırlandım sınava. 2006’da, Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstüri İlişkiler Bölümü’ne başladım. İkinci sınıftan sonra beş yıl ara verdim. 2015’te tekrar geri döndüm ve 2018 güz dönemi mezunları arasında yer aldım. Şimdi yüksek lisansa başvuru yaptım ve ikinci üniversite için ön kayıt yaptırdım. Dört torunum var ve yaşantımı Ankara’da devam ettirmekteyim.

Günlük tutmanın dışında, özellikle de edebi tarzda yazmaya ne zaman, nasıl ve hangi türden başladın?

Aslında edebiyata olan ilgim ortaokul yıllarında başladı. Bu ilgi, Ankara’ya geldikten sonra artarak devam etti. Fakülteye kaydımı yaptırdığımda, yani 2006’da ilk öykülerimi yazmaya başladım ve birçok edebiyat dergisinde de yayımlandı aynı zamanda.  Yazın alanındaki ilk eleştirimi, ODTÜ’lü öğretim üyelerinden L. Doğan Tılıç’tan aldım. Ki o dönemde, Çağdaş Gazeteciler Derneği başkanıydı kendisi.

İlk öykü kitabım, Şubat 2011’de Ekin Sanat Yayınları tarafından yayınlanan “Düş/görüş” oldu. İkinci kitabım, Mart 2013’te söyleşi türünden geldi. Emin Özdemir, Muzaffer İlhan Erdost, Talip Apaydın gibi çok değerli edebiyatçılarımızın olduğu “Düşe Yazanlar” adlı bu kitabım da yine aynı yayınevi tarafından basıldı. Zaten bütün kitaplarım Ekin Sanat Yayınları tarafından yayınlandı. Ötekileri de sıralamak gerekirse; Mart 2015’te “Gül Ağrısı Su” (şiir), Mayıs 2017’de “Cezmi”(roman), Nisan 2018’de “Haziran Ateşi” (öykü), Mayıs 2019’da “Hayatımdaki Erkekler” (anı/öykü) ve “Sesim” (deneme). Böylece öykü, şiir, deneme, roman, söyleşi, anı türlerinde yayınlanmış yedi kitabım oldu.

Üç öyküm de üç ayrı ortak kitapta yer aldı ayrıca. Eylül 2009’da Aram Yayınları tarafından çıkarılan “Barış Öyküleri”(öykü) adlı ortak kitapta, “Duymadınız mı” öyküm yer aldı. Minval Yayınları, 2015’te “Ankara Öyküleri”ni çıkardı, ben “İşportacı” adlı öykümle katkıda bulundum. 2019’da Artshop Yayınları arasında çıkan “Kaynana Şekeri” adlı ortak kitapta ise “Suyla Konuşan Kadın” adlı öyküm var.

Son iki kitabını biraz anlatır mısın? “Hayatımdaki Erkekler” ve “Sesim”de, nelerle karşılaşmakta okur?

“Hayatımdaki Erkekler”, adından dolayı kadın-erkek ilişkilerini çağrıştırsa da okunduğunda içeriğinin hiç de öyle olmadığı hemen anlaşılır. Aslında, daha kitabın kapağına baktığınızda da anlıyorsunuz öyle olmadığını. Kitapta yer alan öyküler, bölüm bölüm çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı. “Dedem”le başlayan anı öyküler, “Babam”, “Kocam”, “Oğlum 1”, “Oğlum 2” ve “Torun 1”, “Torun 2” ile bitiyor. “Dedem”le 70’lerden önceki köy yaşamını ve doğal hayatı, orağı, harmanı, yunağı, bostanı, köydeki insan ilişkilerini vs. anlatıyorum. “Babam”la, baba-kız arasındaki o güçlü bağı, göz göze nasıl anlaştığımızı, aynı anda aynı şeyleri nasıl düşündüğümüzü ve yaşarken düşünemediğimiz şeylerin arkasından, duygu yoğunluğu içinde nasıl kasılıp kavrulduğumuzu… En önemlisi, kanser denen illetin başlangıç, bitiş ve bitiriş serüvenindeki mücadeleyi anlatıyor. “Kocam”da eşşekle oduna gittiğimiz Yüceçal’da bir çördük (dağ armudu) ağacının dibini…

“Sesim” ise şimdiye kadar yazdıklarımdan çok farklı. İlk üç bölümü daha çok sorgulayıcı, yani biraz felsefi. Ne yapıyoruz, nasıl yaşıyoruz gibi sorularla ilgili. Her okur mutlaka kendini bulabilir. Çünkü insanın doğasında olan her şey var. İnsani duyguların hepsinin sorgulaması var. Ama, yaşam koşullarının bütün dayatmalarına karşın, yılgınlığa kapılmadan kendi sesini arayan bir ‘ses’ de var. Elbette bütün bunların içinde edebiyat ve şiir de var. “Kuzeye bakan kapıdan girip soyundum / Bir tek saçlarım kaldı üstümde / Camda yansıyan gölgemi yırttım da / Yürüdüm karanlığın gözlerine” diyecek kadar cesur. Kitabın kapağını açtığınız andan itibaren, “bütünleşelim” çağrısıyla basbas bağıran, bütünleşmenin önemine vurgu yapan bir ses. “Sesim”i okuyan herkes, kendi sesinin rengini, koksunu, çokluğunu ya da yalnızlığını, coşkusunu, hırçınlığını ve daha birçok şeyi düşünür. Bu tarzda olumlu, güzel eleştiriler aldığımı söylemeliyim.

Şu anda elinin altında olan yeni dosyalardan da biraz söz eder misin?

Kitaplaşmayı bekleyen beş ayrı dosyam var şu an. Dosyalardan biri, “Mektuplar”. Ki o mektuplar benim için önemli. Hem Yaşar Kemal, Tuncer Uçerol, Adalet Ağaoğlu gibi edebiyatçılara yazdığım, hem de Osman Bolulu, Mehmet Aydın, Yusuf Ziya Bahadınlı gibi edebiyatçılardan bana gelen mektuplar! Ama bu dosyanın yayınlaması için biraz zamana ihtiyaç var sanırım. Çocukluğumun geçtiği, kendimi tanıdığım kent ve Yeşilırmak’ın da kalenin eteklerini yalayarak içinden geçip gittiği Turhal’ı, Turhal insanını, yaşam koşullarını anlattığım “Tepe Kale ve Kent” adlı öykü dosyam da bi o kadar önemli benim için. “Oylum oylum açılsa da yaram / Yaprak değilim rüzgârın sürüklediği / Varsın ateşe yazılsın yazgımız / Varsın dolmasın Tamara’nın çilesi…” diyabildiğim, “Sabah Aşk Ateş” başlıklı bir de şiir dosyam var sırada. Diğer iki dosyanın adı da ben de kalsın. Tabii 35 yıllık günlüklerim bu beş kitap dosyasının dışında. Bakalım kaç kitap çıkacak o günlüklerden! Ve yapmış olduğum söyleşilerden de epey bir kitap olacaktır herhalde.

Bir edebiyat ve sanat dergisinde, edebi etkinlik programlarında da yer alıyorsun. Nasıl gidiyor bu alanlardaki çalışmalar?

2008’den bu yana Ekin Sanat Edebiyat ve Sanat dergisindeyim. Ama son birkaç aydır dergiyi çıkaramamıştık. Güzel haber ise, Haziran 2019 sayımızı çıkardık. Öte yandan, üç yıldır düzenli olarak organize ettiğimiz edebiyat etkinliklerimiz devam ediyor. Bu etkinlikleri, bazen ‘anma’ (Hasan Hüseyin Korkmazğil gibi), bazen ‘konu başlıklı’ (Kadın ve Mizah gibi), bazen de ‘kitap tanıtım ve imza’ olarak sürdürmeye çalışıyoruz. İçinden geçtiğimiz süreci değerlendiren ve bu süreçte, bu etkinlikleri önemseyen çokça katılımcılarımız var.  

Bugüne kadar onlarca kitap tanıtım etkinliğine konuk oldum. Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Hatay gibi çok farklı kentlerde olmak üzere. 2013’te, “Düş/görüş” kitabımdaki öyküler, 6 Nokta Körler Derneği tarafından “Sesli Öykü Okumaları”na çevrildi. TÜYAP İstanbul, TÜYAP Diyarbakır, TÜYAP Hatay, Ankara Kitap Fuarı ATO, TÜYAP İzmir gibi başlıca kitap fuarlarına katılıyorum yazar olarak.

Geriye dönüp baktığında, neler söylemek gelir içinden?

Verilen emeğin boşa gitmeyeceğine inanıyorum ve emek vermekten de korkmuyorum. Hayallerim bir bir gerçekleşti, gerçekleşiyor.Bir hayalim de evimde güzel bir kitaplığın olmasıydı, oldu. 6-7 bin kitabın bulunduğu küçük bir kütüphane de diyebilirsiniz buna. Ciddi anlamda okuyorum. Seyahatleri çok seviyorum. Elimden geldiğince anneme, torunlarıma ve bazen de kendime zaman ayırıyorum.Ölümün tadına erken bakan biri olarak ‘zaman ve insan’ benim için önemli. İnsan ilişkilerini önemsiyor, zamanı iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Geriye dönüp baktığımda, zor ama bi o kadar da onurlu ve keyifli yaşadım, yaşıyorum. İşte sizin gibi arkadaşlar, dostlarla birlikte öğreniyor, birlikte çoğalıyorum. Yaşamıma anlam ve güzellik katan bütün insanları sevgiyle selamlıyorum Toter Winkel aracılığıyla.

huseyin.simsek@gmx.at