virgulat.com / 06-05-2017
Viyana – Yıllar önce Avusturya’ya yaşanan bir göçte, genelde Türkiyeliler, özelde ise çeşitli etnik kökenler ve dinsel inanç farklılıklarını bağrında taşıdı.“Elli yılı aşkın bir zamandır Avusturya’da yaşayan Türkiyeli toplum olarak, bu toplumu A’dan Z’ye yazan çıkmamış.’’ Hüseyin Şimşek bu perspektif den yola çıkarak, „Türkiye’den Avusturya’ya Göçün 50 Yılı’’ adlı kitabını yazdı. Türkiye’den ekonomik nedenlerle gelenlerin hikayesiyle başlayan kitap, ilk gelenlerin aile birleşimi aracılığıyla, Avusturya’da nasıl kalıcılaştıklarına işaret ediyor. 1980 askeri darbe sonrası, yurt dışına çıkmak zorunda kalan siyasi muhaliflerin, Avusturya’da gurbetçilerin üretime harcadıkları emeğin doğal karşılığı, yönetimde de söz sahibi olma eğilimini yaygınlaştırdığını ve bu çerçevede yöresel, dinsel, kültürel ve siyasal dernekleşmenin başladığı görülüyor.
Hüseyin Şimşek, tanıtımını yaptığı yeni kitabı „Avusturya Alevileri’’ çalışmasını ‘Türkiye’den Avusturya’ya Göçün 50 Yılı’ kitabıyla, birbirini tamamlayan iki ayrı kitap olarak görüyor. Şimşek röportajında, “Alevi olduğum için bu kitabı yazmadım. Gazeteci ve yazar olduğum için böyle bir çalışmaya başladım” diyor. Araştırmalarında, Avusturya’da yaşayan Alevilerin, diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Alevilerden farklı olarak, ilklere imza attığını gördüğünü söylüyor.
Şimşek, çalışmasında en ufak bir ayrıntıyı bile atlamamış
Kitap çok ayrıntılı bir şekilde, Avusturya’da Alevi inancının zaman içerisinde, kurumsal anlamda nasıl şekillendiğini gösteriyor.“Alevilerin, Türkiye’de ve Avrupa’da açtıkları ilk derneklerin hiç birisinde, ‘Alevi’ ibaresi kullanılmamıştır. Genelde yöresel isimler veya kültür dernekleri olarak beyan edilmişlerdir. Bu durum Avrupa’da, Avusturya’nın St. Pölten şehrinde açılan Alevi derneğine kadar devam etmiştir.” Kitapta, ayrıntılı bir şekilde ilk dernek ismi içerisinde ‘Alevi’ ibaresinin nasıl kullanıldığı ve bunun nasıl emsal teşkil ettiği yer alıyor. Birbirinden bağımsız gelişen Alevi dernekleri, demokratik talepler etrafında toplanmanın dışında, birbirlerini kardeş dernek olarak görüyor, inançsal bir yakınlık duyuyorlardı. Bu süreç Alevi derneklerini federasyonlaşmaya daha sonra da Avrupa çapında kurumsallaşmaya götürecekti. Cem evlerinin açılış ve gelişim süreci de ayrıntılarıyla kitapta işlenmiş.
Hüseyin Şimşek, çalışmasında en ufak bir ayrıntıyı bile atlamamış dersek, abartmış olmayız. Kitabın akıcılığı ve Avusturya’da yaşayan her gurbetçinin kendisinden bir şeyler bulması da, kitaba ayrıca anlam kazandırıyor. Öte yandan, Avusturya tarihi ve coğrafi bilgileri üzerine, Türkçe olarak bulmakta zorluk çektiğimiz veriler, yazarın yaşadığı ülkeye karşı olan sorumluluğunun da bir göstergesi olarak kabul ediyoruz.
“Yaşanmış ama yazılmamış ne varsa tarifsiz ve tarihsiz kalır’’
Gazeteciliğe, 1986’nın sonbaharında başlamış olan bu satırların yazarının, Alevi kurumlarına ilgisi ve ilişkisi, Türkiye’de bu derneklerin yöre dernekleri adıyla kurulduğu, yani ‘Alevi’ adını henüz kullanmadıkları günlere kadar uzanır. “Bu ilgi ve ilişki, hem mesleki olarak gazetecilik üzerinden, hem de Alevi toplumunun bir bireyi olma hasebiyleydi’’, diyor Şimşek.
Dernek ismine ‘Alevi’ ibaresi koyulamayan yıllardan, Avusturya devletinin resmen tanıdığı bir inanç topluluğu haline gelmenin hikayesidir ‘Avusturya Alevileri’ kitabı. Alevi olmayan birisi bu kitabı okurken; yanı başımızda komşumuz, fabrikada arkadaşımız, kahvede iskambil eşimiz, sokakta selamlaştığımız, evlilikler üzerinden akraba olduğumuz Alevileri, hani, haklarında kurduğumuz güzel cümlelerin bile başına ‘ama’ koyduğumuz Alevileri daha iyi tanıma fırsatı yakalayacağını umut ediyoruz.