İlk fotoğrafımın, ömrüme damgasını vuran bir gerekçesi var!

gazeteoneri.at – İlk fotoğrafım, benim dört aylık olduğum günlere ait. 1962’nin ilk yarısında çekilmiş. Doğduğum diyarda, o yıllar gözönüne alındığında sıradan bir olay, olağan bir durum değildir bu. Ki işin içinde bir olağandışılık var zaten. Yoksa, köydeki yaşıtlarımın da kardeşlerimin de daha bir yaşına basmamışken çekilmiş fotoğrafları yoktur. Çok iyi bildiğim için altını çizeyim; kardeşlerimin ilk fotoğrafları, İstanbul’a taşındığımız yıl resmî kayıt işleri dolayısıyla çekilmişti. 1975 yazının sonuna doğruydu sanırım.

Daha dört aylık kadarken fotoğrafımın çekilmesine sebep olan olağandışılık, bir trajediden kaynaklanıyordu. Annem, “sen Gağan’da doğdun” der hep. “Gağan”, Zazaca’da Aralık ayının adıdır. Yanı sıra, eski yılın uğurlanıp yeni yılın karşılandığı törenlerin (bayramın) adıdır: “Khal Gağan.” Kutlamalar, bir günle sınırlı değildir. Yörelere göre küçük farklılıklar görülmekle birlikte, Aralık ayının üçüncü haftasında başlatılıp, Ocak ayının ilk haftasına kadar sürdürülür. Gağan süresi boyunca yapıp edilenlerin başında üç günlük oruç, mümkünatı varsa cem olma ve “Khal Khek” oyunu yer alır. Oyunda, üç temel karakter vardır: Yaşlı adam Khal, hanımı Fadike ve Arap. Hepsi, tebdil-i kıyafet içinde oynarlar rollerini. Khal-Fadike çifti, evleri dolaşır, insanların Gağan’ını kutlar ve yiyecek toplar; Arap ise, gençlerin Fadike’yi kaçırmalarını engelleyen görevlidir. Ev ziyaretleri tamamlandıktan sonra, toplanan yiyecekler, önceden belirlenmiş bir evde pişirilip yenir. Gağan kutlamalarının çok özet hikâyesi böyle.

Bu durumda, benim 1961’in Aralık ayının son günlerinde doğmuş, geç kaydetmeden dolayı cezaya tabi tutulmamak için “yeni dünya” yazdırılmış olma ihtimalim var. Resmî doğum tarihim 2 Ocak 1962. Fakat şu kesin: resmî doğum tarihim doğru değilse bile, en fazla iki haftalık bir kayma söz konusu. O yıllarda, yeni doğan çocukların kaydedilmesi bazen yılları bulurdu. Benim, doğum tarihime çok yakın bir zamanda kaydedilmemin sebebi de aşağıda açıklayacağım aynı olağandışı gelişme ve trajediydi. Nüfus kâğıdı çıkarılması için ilçeye, yani Tercan’a götürülüşüm, Mart sonu ya da Nisan başında olmalı.

Nüfus kaydımın geciktirilmemesinin trajik sebebi

Doğmamı bekleme şansı olmamış babamın. Düğünden kalan borçları temizlemek için istemeye istemeye gurbete, İstanbul’a sondaj işlerinde çalışmaya gitmiş. Günün birinde, yeni giden gurbetçilerden birinden, „bir oğlun oldu“ haberini almış. Posta, telgraf, telefon işini hak getire o yıllarda! Babam haberi aldığında, ben artık üç aylık kadarmışım. İş arkadaşlarına ziyafet çekmiş. Çok geçmeden, o birkaç hafta içinde geçirdiği iş kazası dolayısıyla hayatını kaybetmiş. Yani ben babamı, babam da beni göremedi! Ailem, kan parası istememiş ama geride kalan oğluna (bana) sembolik bir aylık bağlanmasına ikna edilmiş. O kadar küçük yaşta bir fotoğrafımın çekilmiş olması, işte böyle bir trajedinin ürünü. Resmî işlemlerin yapılabilmesi için nüfus kâğıdı ve dolayısıyla fotoğraf şartı!

İlk fotograf için öküz arabasıyla ilçeye yolculuk

Kayıt işlemleri ve o ilk fotoğraf çekimi için, öküz arabasıyla gidilmiş ilçeye. Dedem, babaannem, annem ve ben. Köyümüzün bir kilometre kadar yakınından geçen Tuzlaçayı’nın kıyısı boyunca uzanan yol takip edilmiş. Tercan’a varmadan, ilçeye en yakın köy olan ve zaten yolun üstü de sayılan Çirkiz’e (Çalkışla’ya) uğranılmış. Benim için süt tedarik edilmiş. Orada, babaannemin kardeşi Mustafa Ağırman dayının musahibine konuk olunmuş. Ev sahipleri, bizimkilere taze tandır ekmeği, yağ ve çökelek de vermişler.

Tercan’da ise, öküzler hana bırakılıp, akraba çevremizden İlyas Vurdu’nun evine misafir olunmuş. İşlemlere, ancak ertesi gün başlanabilmiş. Önce benim ve annemin fotoğrafları çektirilmiş ilçenin tek fotoğrafçısında. Sonra mahkemenin karşısına çıkılmış. Taze gelin annem, siyah bir “heram” içindeymiş. Yüzü gözü tamamen kapalı. Hakimin isteği üzerine, annem, ağzını kapalı tutacak şekilde açmış yüzünü. İş kazasının nerede, ne zaman ve nasıl olduğu anlattırılmış. Evlilik cündanındaki bilgiler, dosyadakilerle karşılaştırılmış.

Tercan’da iki gün kalınmış, aynı yoldan köye geri dönülmüş. Hem anneme, hem bana sembolik bir maaş bağlanmış. Ama annem kısa sürede evlendirildiği için onun maaşı kesilmiş çok geçmeden.

İki fotoğraf, bir saat ve bir dolmakalem

Babamdan bana iki kendi fotoğrafı, bir saat ve bir de dolmakalem kalmıştı. Saat ve dolmakalem, onları kullanacak yaşa gelmem için yıllarca beklediler. Dolmakalemi, yatılı okulda kullanmaya başlamıştım ve gün geldi kaybettim. Aylarca rüyalarıma girdi, ama bulamadım. Saati, sadece özel günlerde taktığımı hatırlıyorum. Ona ne olduysa, İstanbul’da oldu sanırım. 16 yaşıma geldiğimde, “bir miktar paran var bankada” dedi ebeveynlerim. Onunla bir arsa alınabildi. Yıllar sonra da bizimkiler üzerine aile apartmanı diktiler.

Tam 56 yıl sonra, elde var üç fotoğraf karesi. İki tanesi babama ait, biri bana. O fotoğrafta üstümde görünen, annemin en has entarisinden bozma bir elbisedir. Altında, kundak ve örülmüş çoraplar! Annem, Suriye bezinden o entarisini ilk kez kendi düğününde giymiş. Sonra, başkalarının düğünlerinde de giymeye devam etmiş. Ta ki ondan bana bir elbise dikmeye karar verene kadar! Parçalayıp, daha minik bir entariyi andıracak şekilde uzun bir gömlek dikmiş benim için. O ilk fotoğrafta üstümde görülen, işte böyle bir giysi.

…………………………………………………
huseyin.simsek@gmx.at