Öneri gazetesi / Mayıs 2008
Viyana – Viyana’da yaşayan Hasan Aslan, 1 Mayıs 2008 Perşembe günü, Viyana 7. Bölge’deki Cafe Aspendos’ta ikinci kişisel resim sergisini açtı. Aslan ilk sergisini geçen yıl açmıştı. Aslan’ın sergisinde, siyah-beyaz (karakalem) çalışmalarının yanı sıra yağlı ve akrilik boya, renkli eserler de yer alıyor. Kendi deyimiyle, Hasan Aslan’ın hayatımda çizmenin geçmişi ilkokul yıllarına dayanıyor. Her milli bayramda, okuldaki resim köseşine, çizdiği resimlerden birkaçı mutlaka asılırmış. İlkokulda renkli kuru boyası bile yok denecek kadar azdı. Suluboyayla ise ortaokulda tanışmış.
Öte yandan bu yıllar onun için, siyasal durumu yorumlama olmasa bile, yorumlayanlara hayranlık duyma dönemidir. Siyasal duruma müdahale eden gençliğin bir bireyi olmak liseli yıllara rastlayacaktır. Ülke boydan boya siyasal ve sosyal çalkantılar içinde, gençlik ayaktadır! Hasan Aslan, ‘‘öyle bir dönemde, sanatsal becerimiz sadece güzel bir pankartta hayata geçebiliyordu. Sanat alanıyla ilgili varolan teorik açılımı pratiğe geçirmenin koşulları yoktu. Benim de resim yapma uğraşım çok sınırlı kaldı. O döneme ait, hâlâ muhafaza ettiğim birkaç karakalem çizimim var sadece’’, diye anlatıyor.
Hasan Aslan, yüksek öğrenim çağına geldiğinde, çok istemesine rağmen, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayı, bir güzel sanatlar akademisine devam edemedi. Üstelik, 12 Eylül cuntasından sonra, 1981-83 arasındaki iki yılını hapishanede geçirdi. Bu dönemde, sadece bir-iki karakalem çalışması yapabildi. Çizmekten uzak durmak istemiyordu ama bir fırsatını bulup karaladıkları, aramalarda alınıp yokediliyordu. Yapacak fazla bir şey kalmıyordu geriye. Hasan Aslan, resmetme sevdasıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Kısaca Hasan Aslan’ı tanıyabilir miyiz?
Hasan Aslan: 1960 yılında Tunceli’nin Çemişgezek ilçesine bağlı Akçapınar’ın Paşamezrası köyünde doğdum. İlkokulu Akçapınar’da okudum. Köyümüz Paşamezrası, Keban baraj gölü altında kalınca, ailece Elazığ’ın merkez köylerinden Harmantepe’ye yerleştik. Orta ve lise öğrenimimi Elazığ’da tamamladım. 1980 yılında üniversite sınavlarına girdim, İzmir Güzel Sanatlar Akademisi’de okumaya hak kazandım. Ne var ki 12 Eylül cuntası olunca, binlerce genç gibi aranır duruma düştüm. Nitekim, 1981 Eylül ayında tutuklandım ve iki yılımı hapiste geçirdim. Hapisten çıktıktan sonra da politik nedenlerden dolayı birçok zorlukla karşı karşıya kalınca, yurt dışına çıkmaya karar verdim. Kasım 1987 tarihinden beri Viyana’da yaşıyorum.
Ne zamandan beri Avusturya’dasınız?
Kasım 1987’de Avusturya’ya geldim. Uzun bir süre, ayakta kalma ve ailemi yanıma getirme mücadelesi verdim. Bu çok uzun bir süre aldı. Ben çizmek uğraşını, çizgiler beni unutmuştu adeta! Ekonomik sıkıntılar üstün gelmişti.
Viyana’da hayat nasıl sürdü? Neler yaptınız?
Bir süre bir bilgisayar firmasında bilgisayar montaj işinde çalıştım. Çalıştığım firma iflasa gidince, yeni bir meslek edinmenin yollarını aradım. 1992-94 yılları arasında, faklı meslek eğitimi alıp çatı ustası olarak çalışmaya başladım. Halen bu mesleğini sürdürüyorum.
Sosyal olarak aktif bir insansınız. Kısaca bu çalışmalarınızdan da söz eder misiniz?
Evet, farklı sosyal kurumlarda çalıştım ve bu çalışmalarımın bir kısmını halen sürdürüyorum. Dersim’de yapılan barajlara karsı Viyana’da oluşturulan ‘Munzur İnisiyatifi’nde yer aldım. Aynı temelde gündeme gelen ‘Dersim-Tunceli Doğa ve Kültür Derneği’nin kurucularındandım. Son iki dönemdir, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu’nun Yönetim Kurulu’nda görev alıyorum. Dersim’deki çocuklara burs vererek eğitim olanakları sunmak da bu çerçevede devam eden çalışmalarımdan.
Peki sanatsal uğraşınız sadece resim çizmekle mi sınırlı?
Değil aslında. Çünkü, resim yapmanın yanı sıra uzun süreden beridir fotograf çekimlerini de aksatmamaya çalışıyorum. Son dört yıl içinde çektiğim çok sayıda fotoğraf başta Öneri gazetesi olmak üzere, Canlar dergisi, Alevilerin Sesi gibi dergilerde; hallac.org, alevi.com gibi internet sitelerinde yayımlandı. ‘Kürmeşliler.com’ adlı sitede düzenli yazılar yazıyorum. Ocak 2007 tarihinden, aynı yılın Nisan ayı sonuna kadar Yol Tv Avusturya Temsilciliği’nde film montajcısı olarak çalıştım. Halen, asıl mesleğinin yanı sıra, kameraman olarak zaman zaman aynı ekibin çalışmalarına katılıyorum.
Yeniden çizmeye ne zaman ve nasıl başladınız?
Çizgilerle yeniden ve yavaş yavaş buluşmam 1995 yılını buldu. Fakat bu buluşma çok kısa sürdü. Birkaç portre çizebildim. Ardından, on yıllık bir suskunluk dönemi geldi. Onca yıl beni çizmekten alıkoyan neydi? Bu sorunun yanıtını hâlâ verebilmiş değilim! Ancak 2005’te, çizmekten uzak kaldığım yıllarda aklımın bir kenarında biriktirdiğim kareleri yavaş yavaş tuvallere yansıtmaya başladım.
İlk serginizi ne zaman, nerede açtınız?
İlk sergimi, 1 Nisan 2007’de “Yalnızlık ve Çıplaklık” adıyla, Viyana’da Interkultteather’de açtım. Bu ilk sergide, yalnızlıkla çıplaklığı örtüştürmeye çalışmıştım. Bana göre yalnızlık da yalın bir durum, çıplaklık da. ‘Yalın olma’nın bu iki halini tablolarımda ifade etmeye çalıştım. Bu ilk sergiye kadar, sadece karakalem çalışmıştım.
Renkli çizimlere ne zaman geçtiniz?
Bir şeylere renk vermek, renklerle bir şeyleri ifade etmek de gerekiyordu. Renkli çizime geçmek benim için sancılı bir dönem oldu. Volkshochschule’de kısa bir yağlı boya kursu yaptım. Orada başladığım tabloyu hâlâ bitirmiş değilim. Ama, geçen zaman içinde ona yakın başka tablo yaptım. Renklerle uğraşırken sadece karakalemden değil, tema olarak da bir uzaklaşma yaşıyordum. Tablolarımda insanı ve tabiatı renklendirmek istiyordum. Ki bu ikinci sergiye yetiştirdiğim tablolarımda, insan ve doğa güzelliklerini fırçamın kalın ve kaba darbeleriyle tanışmasını sağladım. Fırçamı bu kez, insan vücudunun estetiği ve renkleriyle hem farklı, hem de daha detaylı bir şekilde tanıştırdım.