Artı Gerçek / 30.10.2020
Kıbrıs da yazgısı coğrafyası tarafından belirlenen karaparçalarından biri oldu hep. Farklı bir ifadeyle, tarih boyunca tam bir “çapraz ateşler nihangâhı”ydı. Tarihi, önemli oranda haritadaki yeri tarafından tayin edilen bu adanın, çaprazlama çıkar hesapları salvoları altında kalmanın dışında bir seçeneği olamadı adeta.
Arkeologların yeryüzündeki sayılı Antik adalardan biri olarak gördüğü Kıbrıs’ın, Neolotik Çağ’dan beridir yerleşime açık olduğu ifade edilir. Adanın ilk yerleşim merkezi, Limasol ve Pafos arasındaki Kourion’un Sotiro köyüdür. En eski kent ise Larnaka. Ki Larnaka, dünyanın da en eski kentlerinden biridir.
İki kadim kültür öğesinden, özellikle söz etmeli adanın: Antik dönemlerden kaldığı varsayılan, neden yapıldığı açığa çıkarılamamış olan “Su Festivali” ve MÖ 12. Yüzyıl’dan beri kesin kanıtlı olmak üzere, çok daha eski zamanlardan beridir şiir süregelen şiir geleneği. Statinos’un epik eserlerinden kalan parçalar, şiir geleneğinin somut kanıtları konumundadır.
Kıbrıs adasını çekici kılan, öyle sadece coğrafi konumu falan değildi. Antik çağdan beridir cümle işgalcilerin, korsanların gözüne sular içinde parlayıp duran bir hazine olarak görünmesinin başka önemli nedenleri de vardı. Altın ve bakır rezervleri, şarap ve şeker, deniz ve güneş, kırmızıya çalan rengiyle pırıl pırıl dip balığı barbunyanın lezzeti… Vakti zamanında Frenk krallarının “avcılık hünerleri”nin sembolü haline getirilmiş Eleonora şahinleri, dünyanın başka hiçbir yerinde görülemeyecek büyüklükteki kertenkeleleri, Leonardo da Vinci’ye esin kaynağı olmuş Kato Lefkara işleme atölyeleri; üç bin beş yüz yıllık defne, beş yüzyıllık çınar ağaçlarının diyarı…
Yazının tamamı için link: https://artigercek.com/haberler/kibris-hep-capraz-atesler-nisangahiydi