REZA ALGÜL / Öneri gazetesi, Ekim 2014
Elimde yeni bir Türkçe kitap var. Ben bu kitabı sadece okumadım. Okuduktan sonra çok boyutlu düşündüm de… Çünkü okunup geçilecek bir kitap değil. Hüseyin Şimşek’in Türkçe’de yayınlanmış en son kitabı. Baskıdan yeni çıkmış. Roman veya şiir kitabı değil. Bir tarihi inceliyor: “Türkiye’den Avusturya’ya Göçün 50 Yılı.”
Kitabın ana konusu, 1960’lardan başlayarak Türkiye’den Avusturya’ya gelmiş insanların sosyolojik, kültürel ve kurumsal dökümanıdır. Fakat 2014’ten geriye “Göçün 50 Yılı” hesaplanırsa, kitabın 1960’larla başlaması lazım. Ama değil. Belki akla gelmeyecek kadar daha da geriye, Attila’nın kurduğu Hun Devieti’ne ve Avarlar’a kadar uzanıyor. Bunun dışında, Avusturya devletinin ne zaman, hangi koşullarda ve hangi topluluklardan oluştuğunu, etnik-kültürel kaynaklarını, hangi Dük, Mark, Kont ve Kaiserler’den cumhuriyete evrildiğini de okuyoruz bu kitapta.
Bir tarihi bir kitaba sığdırmak elbette ki olanaksızdır. Çünkü tarihin konusu olan toplum, en karmaşık ve çok boyutlu ilişkilerden oluşuyor. Bu bakımdan, bir toplumu veya toplumsal grubu bütün boyutlarıyla analiz etmek için, aynı şekilde çok boyutlu çalışmalara ihtiyaç vardır. Fakat çok boyutlu her yazın çalışmasının da bir başlangıç noktası vardır: Kimdir, nerden gelmiştir, neden gelmiştir, ne yapmıştır, neden yapmıştır, nasıl yapmıştır, ne olmuştur?.. Bu gibi soruları cevaplamadan gerçekçi analizler yapmak ve objektif çözümler sunmak çok olanaklı değildir. Bu bakımdan, Şimşek’in kitabını bu alanda “başlangıç noktası” görmenin bir abartı olmadığını düşünüyorum.
Kitabın çok kapsamlı içeriğine bakılırsa, Hüseyin Şimşek’in bu başarılı çalışmasının bu alanda “bir ilk” olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Çünkü yüzbinlerce insanın yaşamını içine alan onlarca yıllık bu tarih ve bu konu üzerine yazılmış makaleler veya küçük çaplı yayınlar olsa da, bu tarihi kapsamlı bir çalışma ile kitaba taşıyan bir kaynak ne Türkçe’de var, ne de Almanca’da. Bundan dolayı ben, Şimşek’in bu çalışmasına “bir ilk” diyorum. Kanımca, sadece bugün açısından değil, gelecekte de bu kitap, “Türkiye’den Avusturya’ya Göç” konusunu inceleyen en temel kaynak veya kaynaklardan biri olacaktır.
Hüseyin Şimşek’in bu kitabı, Türkiye’den Avusturya’ya gelirken insanların kurdukları gerçekdışı hayallerin gerçek yaşam tarafından nasıl parçalandığı ve “planlarının” nasıl bozulduğu için de bir kaynaktır. Yazarın kendisi bu kitabında öneriler sunarak, “şöyle değil de böyle yapılmalıydı” demiyor. Fakat eğer okuyucu, geçmiş ile bugün arasında yaşanmışın “eğrisi”ni veya “doğrusu”nu sorun edinip öğrenmek isterse, ikisi arasındaki bağlantıyı ve farkı bu kitapta okuyabilir.
Bu bakımdan, evet, Hüseyin Şimşek’in bu kitabı bir tarih çalışmasıdır. Fakat tümü sadece bundan ibaret değildir. Kitap, bir tarih çalışması olduğu kadar güncel bir çalışmadır. Bu kitapta hem geçmişi, hem de geleceği görmek mümkün. Çünkü bu kitapta yer alan kurumlar, sorunlar ve bireylerin çoğu hala yaşıyor.
Kitabın her sayfasında değil belki, fakat çok sayfasında kendimi, çevremi, tanıdıklarımı ve tanımadıklarımı buldum. Kendim de dahil, kitapta bulduğum herkesin ve herkese ait her şeyin başka bir görüntüsü var. Görüntülerden bazıları hala mutluluk vericidir. Bazıları hüzün verici biçimde dramatiktir. Bazılarının ise görüntüsü kaybolmuştur. Çünkü ölüm onları bizden koparmıştır.
Hiçbir başarı “son nokta” değildir. Yazın alanında veya toplumsal sorunların başka alanları üzerine düşünen ve çaba sarf eden bir insanı yaşama bağlayan şey, düşündüğü hedeflere varmak için bir başarıya yenisini katmaktır. Hüseyin Şimşek’in en son başarılı çalışması da böyledir.
Benim açımdan şu aşamada, Şimşek’in “başarıya başarı katması” demek, Türkçe yayınlanmış bu çalışmasını araya fazla zaman koymadan Almanca yayınlamasıdır. Bu kitabın Türkçe’sini okurken sevindim. Fakat yakın bir zamanda Almanca’sını okursam çok daha sevineceğimi şimdiden söylemeliyim. Çünkü kitabın temel konusu Avusturya, dili ise Almanca’dır.