İçinden geçtiğimiz günlerde, ABD seçimleri üzerinden “Beyaz Avrupalı” tanımlamasını yeniden tartışır olduk önce. WASP (White, AngloSaxon, Protestan) bir kere daha dilimize pelesenk oldu. Şimdi, “Bir Başkadır” dizisi üzerinden “Beyaz Türk” tartışması yürütüyoruz. Diziyi izlemedim, bu yazının konusu, dizi değil.
Sonuçta, “Yeni Dünya”da galebe çalan WASP hareketi olmuştu. Ama karşısında, kayda değer mücadeleler yürütmüş bir “Renklilerin Siyasal Birlikleri” hareketi vardı. Ne yazık ki sol cenahta da bu hareketten çok, WASP yazılıp çizile ve bilinegeldi. Ben, hem özeleştirimi hem de değişim sinyalimi burada vermiş olayım.
“Beyaz”lık bahsiyle ilgili güncellenen tartışmalar bana, 1994-97 yılları arasında “Beyaz-Türk-Sünni” şeklinde de sunulup tanımlanmış bir hareketi anımsattı: “Yeni Demokrasi Hareketi” (YDH). Türkiye’de siyaset sahnesine çok hızla çıkmış ve aynı hızda da inivermişti. Hem ABD hem de Türkiye’deki “Beyaz”lık meselesiyle ilgili ilk yazımı da bu vesileyle ve 1994’te haftalık haber dergisi Yön’de yazmıştım.
YDH, siyaset arenasında pek bir gürültü çıkarmıştı. Hareketin lideri, TÜSİAD eski başkanlarından Cem Boyner’di. Diğer tanınan simalar olarak Asaf Savaş Akat, Cengiz Çandar, Can Paker, Etyen Mahçupyan, Kemal Anadol, Mehmet Altan, Kemal Derviş gibi iş insanı, yazar ve akademisyenleri anımsatabilirim. TİP geleneğinden Hüseyin Ergün’ü, İzmir’den solun önemli isimlerinden Erhan Öztürk’ü, merkez soldan Dr. Melih Bulut’u, Adana MHP eski il başkanını, İstanbul-Sarıyer’den Yurtseverler Birliği’ni, Bursa’dan Koza Hareketi’ni de ekleyeyim. Başını İbrahim Eren’in çektiği dönemin Radikal Yeşiller’i de bu harekete katılabileceklerini düşünmeye başlamış ve bir görüşme gerçekleştirmişlerdi. Görüldüğü üzere, bir “sağ-sol harmanlanması” söz konusuydu hareketin oluşum sürecinde.
YDH- Radikal Yeşiller arasındaki görüşmede YDH’yı, geçici yürütme kurulu üyesi ve hareketin İstanbul’daki iletişim faaliyetlerinden sorumlu Dr. Melih Bulut ile Nesrin Nas temsil etmişti. Radikal Yeşiller’in başında ise İbrahim Eren yer almıştı.
Önce, YDH’yla ilgili tanımlamaları, Dr. Melih Bulut’un ağzından aktarayım. Bunun, “Beyaz-Türk-Sünni” bir hareket olduğu, hareketin lideri Cem Boyner tarafından dillendirilmiş değildi. Dr. Bulut, o yaşına kadar kendini “merkez sol”da tanımlayagelmiş biriydi. “Beyaz-Türk-Sünni” tanımlamasıyla ilgili soruma şu yanıtı vermişti:
“Hareketin kurucu ve öncüleri, ilk 10 kişi Beyaz Türk. O nedenle Beyaz Türk hareketi olarak tanımlıyoruz. Sünni bir siyaset Türkiye’de daima sempati ve antipati olarak görüldü. Biz farklı bir şeyin peşindeyiz ve buna empati diyoruz. Yani anlama, anlayış gösterme. Biz Sünniyiz ama Türkiye’deki Alevilerin sorunlarını içimizde hissediyoruz. Empati kavramı Kürtler için de geçerli. Kürt değiliz ama kendini Kürt gibi hissetmek YDH’nin özelliğidir.”*
“Bütün kimlik haklarının tanınmasından yanayız. Dillerini serbestçe kullanabilmeli, eğitim yapabilmeli, televizyon kurabilmeli” demiş, ardından sadece federasyona değil otonomiye de kesinlikle karşı olduklarının altını çizmişti Bulut: “Ademi merkeziyetçi bir yapılanma istiyoruz. Devletin kontrol işlevinin asgarileştirilmesini amaçlıyoruz.”
Beyaz Türk hareketi olmadı, Türkiye milliyetçiliği olsun!
Ne var ki “Beyaz-Türk-Sünni” bir hareket konusunda, evdeki hesap çarşıya çok da uymamıştı. Gerek etnik köken, gerek dini inanç ve gerekse de oy verdiği partiler bazında toplumun her kesiminden insanlar için yeni bir çekim merkezi olmuştu YDH.
Bu dönüşümü şöyle ifade etmişti Dr. Bulut: “Şu anda Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi ve Azerisiyle tün toplumu kucaklıyoruz. Beyaz Türk hareketi olmayı falan aştı. Türk değil, Türkiye milliyetçiliğinin peşindeyiz.” Bulut, kendilerinin dışarıdan ekonomik olarak sağ, siyasi yapılanma önermelerinde sol, ahlaki boyutta ise muhafazakar görüldüklerini de vurgulamıştı. Yani, kurucuları da YDH’yı sadece başlangıç itibariyle „Sünni ve Beyaz Türklerin bir girişimi“ olarak tanımlıyorlardı artık.
Radikal Yeşiller ise, söz konusu görüşmede YDH’yle ilgili tam bir hayalkırıklığı yaşamıştı. İbrahim Eren’in değerlendirmesi şu olmuştu: “Kitleler, hareketi farklı bir noktaya zorluyor. Ancak şu anda somut sorunlara yaklaşımlarından anladık ki eski içeriğe yeni tanım getiriliyor. YDH, dünya çapında atakta olan AngloSaxon muhafazakarlığı ve gizli ırkçılığının Türkiye versiyonu. Yeni yasakçılık olarak değerlendiriyoruz.”
Eren, YHD’nin ilgi gördükçe sağ gösterip sol vurmaya başladığını, hareketin ne olduğunu anlamanın olanaksız hale geldiğini de eklemişti sözlerine. Neden peki? En ileri “bilgi toplumu”nu hedefliyor ama muhafazakar; “gerçek anlamda liberalizm” diyor ama bir dizi ekonomik kuralın getirilmesini zorunlu görüyor; “üniter devlet yapısından taviz verilmeyeceği”ni savunuyor ama kesin bir dille olmasa da 15 bölgeli ve seçimle oluşacak “yerel parlamentolar”ı savunuyor; devletin alabildiğine küçülmesinden ama eğitim, sağlık, adalet, güvenlik hizmetlerinin kesinlikle devlette kalmasından yana vs. İçki satışı ve kullanımının yeni kurallara bağlanması, televizyon kanallarında gösterilen ve kendilerinin “porno” olarak tanımladıkları filmlerle ilgili denetimin arttırılması, “üstsüz denize girme”ye yeni bir düzenleme getirilmesi talepleri de unutulmamalıydı.
Aralık 1994 içinde aynı adla partileşen YDH, seçmenin karşısına ilk kez 1995 Genel Seçimleri’nde çıktı. Aldığı 133.889 oy ile yüzde 0.48’lik bir oranda kaldı. Cem Boyner, YDH’nin misyonunu tamamladığını açıklayarak Nisan 1996’da görevinden istifa etti. Parti, Kasım 1997’de kendini feshederek Barış Partisi’ne katıldı.
Hattı zatında bu hareket önemli sonuçlar doğurabilecek yeni tartışmalar tetiklemişti. Ama Türkiye Cumhuriyeti 70 küsür yıl sonra bile, kelimenin gerçek anlamında “yeni” şeyler mayalayacak olgunluğa ulaşmış değildi.
Alıntılar için kaynak: Hüseyin Şimşek, 28 Ağustos 1994, Yön dergisi, s.30-31
Artık Gerçek, 26.11.2020