Başucu şarkıları ve bisiklet yolculukları

Öneri / 25 Ağustos 2007

Sanırım daha önce, araya başka kaset ya da albüm almadan en uzun süre dinlediğim müzik çalışması, Zuhal Olcay’ın ‘Başucu Şarkıları’ idi. 2005 yılının bahar ve yaz aylarına bu albüm dangasını vurdu. İlk uzun bisiklet yolculuğumu o yaz yaptım. Viyana’dan Passau’ya kadar, Tuna’nın sağ şeridini izleyerek gittim, sol şeridini izleyerek geri döndüm. Passau, Doğu Bayern bölgesinin şirin, tarihi bir sınır kenti. Üç nehrin kavuştuğu ve ayrıştığı yer: Tuna, Inn ve İlz! Bu yüzden Passau ‘Üç Nehirler Şehri’ olarak da bilinir ya da anılır. Beş gün süren bu ilk yolculuk boyunca, Zuhal Olcay’ın ‘Başucu Şarkıları’nı dinledim.

Sonraki yılın aynı mevsimlerinde, bu kez Kardeş Türküler’in ‘Doğu’ albümüne musallat oldum. Kardeş Türküler’in coşkulu nidalarıyla, ikinci bisiklet yolculuğumda menzili iki katına çıkardım. 2006 Ağustos ayında, yine Viyana’dan yola çıktım. Bu seferki menzilim, Tuna’nın çıktığı kaynağı görmekti. Beş gün içinde, yine Tuna’nın sağ şeridindeki 6 numaralı bisiklet yolunu izleyerek, Tuna’nın Karaormanlar bölgesinde yer alan Donaueschingen kentindeki kaynağa ulaştım. Karşı kıyıdan geri dönüşüm de beş gün sürdü. On gün, günde ortalama 10 saat pedal çevirdim ve Tuna’ya dair muradımın yarısına erdim. Viyana’dan yukarıya, Tuna’nın ayak basmadığım kıyısı kalmadı. Muradımın öteki yarısı, Avusturya’nın Slovakya sınırındaki kenti Hainburg’dan Karadeniz’e kadar olan coğrafyada ereceğim günü bekliyor.

Viyana’dan çıkıp, Karadeniz’e bir kerede ulaşmayı becerir miyim bilemiyorum. Benden kaynaklanmayan sorunlar olabileceğini tahmin ediyorum. Ama bu yolculuğu iki etapta düşünmek daha akıllıca gibi. Viyana-Budapeşte bisiklet turu ve Budapeşte-Karadeniz turu. Bu muradım ereceğim günü bekleyedursun, bu yaz, araya başka muratlar aldım.

Şu 2007 yılının son altı ayıdır Ezginin Günlüğü grubunun ‘Aşk Yüzünden’ adlı kaseti başucumdaydı. Nicedir, hemen her gece bu kasetle dalıyorum uykuya. Bu böyle daha ne kadar sürecek bilmiyorum. Ama ben bu başucu şarkılarından da yeni bir bisiklet yolculuğu çıkardım bile! Kamp, Thaya, March… Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Slovakya arasında paylaşılan, kimi yerlerde sınır bellenen üç ırmak! Üç ırmağı izleyen bir bisiklet turu güzergâhı belirlemişler. Toplam 420 km’nın üzerinde. Viyana’dan Doğu’ya doğru yola çıkıp, Slovakya sınırına yakın mesafelerde irili ufaklı Avusturya kentleri ve köylerini geçerek March ırmağını ve Ulusal Parkı’nı izledim. Çek Cumhuriyeti’ne doğru kuzeye ağdıkça Thaya ırmağına ulaştım. Kuzeyden batıya, sonra da güneye, Krems’e yönelince, kendimi Kamp ırmağının kıyılarında buldum. Ve elbette Krems’te, anaç nehir Tuna ile öncekilerden farklı bir vuslat! Beş gün boyunca, Ezginin Günlüğü’nün naif, dokunaklı, tatlı-sert ezgileriyle ormanlara gömüldüm, kıyılara bölündüm, dört kilometrelik dağ yollarında pedal çevirdim.

Viyana-Hainburg, Viyana-Neusiedlesee, Viyana-Neusee gibi birkaç günlük bisiklet yolculuklarını da katınca, Aşağı Avusturya eyaleti artık benim için avucumun içi kadar tanıdık, bildik bir mecra sayılabilir. Doğaya açılmak için gerekçe sıkıntısı yaşamayan biri olarak tırmandığım dağlara yeni dağlar, izlediğim nehirlere yeni nehirler, etrafını turladığım göllere yeni göller ekleyerek, bu ülkenin her karışına dokunmak istiyorum. Ki farkındayım ve beni bisiklet yolculuklarına böyle müptela yapan, içimdeki dağlara, nehirlere ve göllere de gidebiliyor olmamdır. Hangi şehirden hangi şehire olursa olsun, her bir yolculuk aynı zamanda kendimedir.

Henüz bir kitabın sayfalarına iliştirilmemiş bir şiirimin kimi dizeleri, tam da benim bu yolculuklardaki meramımı anlatır. Kendi dizelerimi bozma özgürlüğümü kullanarak söylemem gerekirse: Ben nehir çocuğuyum. Büyüdüm, büyük şehir ve büyük şehirde deniz gördüm. Bir ağacın dallarını akan bir suda görmek ve izlemek özlemim hiç dinmedi ama. Ben de dünyanın bütün öteki nehir çocukları gibi, ilk kulaç atmayı akıntıya karşı öğrenirken, akan sudaki ağaç dallarından cesaret aldım. Büyüyüp deniz gördüysem de her kumsalda çektiğim en derin özlem, dalını akan suda görmekti bir ağacın.

Tuna’yı önce beş, sonra on gün boyunca izlerken; March, Thaya ve Kamp ırmaklarının kıvrımlarında günlerce pedal çevirirken çokça ağacın dalını akan suda gördüm ve bir ömürlük özlemler giderdim. Ezginin Günlüğü’nün seslendirdiği birkaç mısradan esinlenerek diyorum ki; her şeyi bilenler, doğaya çıkıp baksın ve eksiğini bulsun. Doğa onarır bizi kırılınca. Kirlenince arıtır, durular. Celallenince sakinleştirir. Bu ülkede, bu şehirde boşuna bahaneler aramayın; doğaya çıkın ve kendinize iyi bakın!

huseyin.simsek@gmx.at