Kaleminde hayatın çığlığı

Can Tv / Fintoz Dikme

 https://cantv.tv -1962 yılında, Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Yavanenci mezrasında, yalın ama derin anlamlarla örülü bir hayatın içine doğdu Hüseyin A. Şimşek. Okul yoktu mezrada, çocukluğu çobanların sessizliğiyle, taş evlerin rüzgârla çatlayan duvarları arasında geçti. Okuma yazma hevesi, atalarının köyü Güzbulak’a yürüyerek taşınan bir umutla başladı. Eğitim, onun için yalnızca bilgi değil, kaderin seyrini değiştirme çabasıydı.

Henüz on yaşındayken ailesinden ayrıldı, Tercan’daki parasız yatılı okulda okumaya başladı. Kışın karlar altında, yazın kavrulmuş topraklarda, yalnızlığın içinden geçerek büyüdü. Her dönüşte annesinin elleri, her gidişte ardında bırakılan dağlar, içindeki derin duyguların ilk tohumlarını attı. Şiire, romana, suskunlukla yoğrulmuş duygularla eğildi.

1974’te ailesi İstanbul-Tuzla’ya göç etti. O ise ortaokul bitene dek her tatilde gidip geldi ailesine, iki dünya arasında bir ruh taşıdı. Ne tam köydeydi ne de şehirde… Ve o kırık geçiş, ruhunun mayası oldu. 1980’de liseyi bitirdiği günlerde, ülke askeri darbenin karanlığına gömüldü. Henüz 19 yaşındayken gözaltına alındı. Beş yıl Metris Cezaevi’nde kaldı. Gençliği demir kapılar arkasında, ama hayal gücü özgürlükte büyüdü.

Hapiste yazmaya devam etti. Kelimeler onun nefesi, hikâyeler hayatta kalma biçimi oldu. Özgürlüğe adım attığında kalemi çoktan kimliğine dönüşmüştü. Ocak 1987’de İstanbul’da gazeteciliğe başladı, sesi susturulanların sözcüsü oldu. Onlarca gazete, dergi, radyo, yayınevi… Hepsinde iz bıraktı. Yazdıkları nedeniyle yine yargılandı, tehdit edildi. Bu kez kalemiyle birlikte ülke sınırlarını aştı, ailesinin yaşadığı Avusturya’ya yerleşti.

Orada da susmadı. Gazete kurdu, televizyon programları hazırladı, belgeseller çekti. Sürgünde geçen hayatı, memleketin acılarına sırt çevirmeden sürdü. Göç, sürgün, aidiyet ve kimlik… Hepsi yazdığı romanların, şiirlerin ve araştırmaların dokusunda kendine yer buldu.

Bugün, bir yandan Avusturya’da sade bir hayat sürerken, diğer yandan edebiyatı bir vicdan aynası gibi tutmaya devam ediyor. Onun kalemi, doğduğu taşranın yalnızlığını da, cezaevi duvarlarının soğukluğunu da, göç yollarının sessiz sızısını da taşıyor.

Yaşadıkları sadece geçmişte kalmadı; hepsi bugünkü kimliğine, düşünce dünyasına ve yazılarına şifrelenmiş durumda. Şimşek’in hikâyesi, bireysel bir yaşamdan çok daha fazlasını anlatıyor: Suskun taşraların sesi, bastırılmış gençliğin direnişi, sürgünün yarattığı evrensel bir yalnızlık ve en çok da umudun kalemi.

Link: Can Tv